Fahir Arma
Efendim; insanların makam ve mevki kapma yarışında kıyasıya mücadele yapmalarını nasıl değerlendirirsiniz. Günümüzün insan karakterleri üzerinde görüşleriniz nelerdir.
A.K.Demircan:
Bu soru ve konu çok güzel seçilmiş bir konu. Özellikle eğitim ve insan amaçlı bir konu ve soru seçimi için tebrik ederim.
Bir türkü var çok meşhur, “ Eğri olsam yay gibi elde tutarlar beni, doğru olsam ok gibi tefe koyarlar beni “ diye. Bu türküyü çok tutarım ve hep söylerim. Sanki benim için yazılmış ve söylenmiş. Mükemmel bir türkü. Hayatım boyunca hep ok gibi olmak ve tefe koyulmak istedim. Ok gibi olanlar, tefe koymazlar insanı, ya kimler koyarlar, yay gibi olanlar, yani eğri, büğrü, yamuk ve yanlış olanlar tefe koyarlar.
Hayatımda tecrübe edinmişimdir, doğru adamlarla hiçbir problemim ve sıkıntım olmamıştır. Hep yamuklarla, yanlışlarla, yay gibi eğri olanlarla sıkıntım olmuştur.
Ben çok açık sözlüyüm. Fikrimle zikrim, suretimle siretim birdir. Müslüman olmanın gereği budur. Hiçbir ince hesap yapmam, çıkar ve menfaat takibim asla söz konusu olmaz. Hiçbir makam mevki beklentimde yoktur. Bu güne kadar belediye başkanlığı dahil onlarca idarecilik, yöneticilik ve çeşitli üst düzey görevler teklif edilmesine rağmen hiç birini kabul etmeme başarısını göstermiş birisi olarak söylüyorum. Ben sadece özgür, müstakil, bağımsız, bağlantısız, serbest hareket, fikir ve düşünce insanı olmayı tercih etmişim. Böyle daha mutluyum. Çıkar çevrelerinden fikirlerime fazla itibar eden olmasa da, benden hoşlanmasalar da ben görüşlerimi açıklamaya devam ediyorum. Bana baskı yapamıyorlar, çünkü yapanları yedi düvele şikâyet ve ilan ediyorum, böylece rezil kepaze oluyorlar ve belli zaman sonra bulundukları mevkilerden inişe geçmeye başlıyorlar.
Yani kendi güçleriyle değil de, başkalarının getirmesiyle zirveye gelenler, belli zaman sonra kendilerini Saddam gibi görmeye başlıyorlar, alçak dağları ben yarattım demeye başlıyorlar. Tabiî ki sağa sola talimat vermeye, hizaya getirmeye, herkese kendini dinletmeye çalışıyorlar. Sonra bir bakıyorsun tepetaklak gitmişler, selam verecek sinek bile bulamıyorlar etrafında.
Ben her zaman şunu söylerim, koltuktan, attan, eşekten, minareden, daldan düş amaaa, asla gönülerden düşme.
Gönüllerden düşmek, koltuktan düşmeye benzemez. Ben diyorum ki benim makamım, saltanatım, övüncüm, kıvancım, gönüller fethetmek, gönüller kazanmak, gönüller tahtında kalmak. Hep iyilik yapmak ve yine hep iyilik yapmak. Doğruyu söylemek, doğrularla beraber olmak, eğilmemek, bükülmemek, kıvırmamak.
Şimdilik Gönen’de yaşadığım için, Gönen’den örnek vereyim. Zamanında, Gönen’de, alçak dağları ben yarattım diyenler, eğer Gönen’e iyilik yapılacaksa biz yaparız, kötülük yapılacak sa da onu da biz yaparız diyen kimseler vardı. Astıkları astık, kestikleri kestik, sürdükleri sürdüktü. İnsanları dudaklarının ucuyla alıyorlar, sürüyorlar, atıyorlar, iş veriyorlar, işten kovuyorlar, fırçalıyorlar, tehdit ediyorlar, çok kolayca insanların iş, ekmek ve onurlarıyla oynayabilen güya makam ve güç sahibi insan müsveddeleri ve yandaşları görüldü.
Allah onları tepetaklak ediverdi, koltuklarından da, gönüllerden de düşürüverdi. İşte Allah’u teala öyle güç ve kudret sahibi ki, onların cezalarını daha dünyada iken, sıcağı sıcağına veriverdi. Tabiî ki, hesap gününde ise yakasına yapışacaklar sıraya geçecekler.
Allah hepimize, dünyada iken, makam, mevki, güç, kudret ve imkân sahibiyken, herkese iyilik yapmayı, güzel ameller işlemeyi nasip etsin.
Kendi beceri, başarı ve emekleriyle değil de birileri tarafından bir makama getirilenler yine birileri tarafından zamanı gelince indirilir ve kâğıt mendir gibi atılırlar. Herkes hak ettiği yere gelmeli, getirilmeli. Hak etmediği ve layık olmadığı yere ve göreve gelmek için gayret etmemeli.
Ünlü düşünür Licon’un bir sözü vardır; “ Bir adamı denemek istiyorsanız onu bir makama getirin” der. Bir insan gerçek karakterini, alttayken değil zirvedeyken belli eder.
Bir işi de layık ve ehli olmayana vermek, halka zulüm demektir. Dolayısıyla hepimiz, kendimizden ve birbirimizden sorumluyuz. Göreve getirdiklerimizden, yetki ve rıza verdiklerimizden hesaba çekileceğiz ve hesap vereceğiz.
Bir toplum, layık olduğu şekilde yönetilir. Hepimiz, duyarlı, ilgili, bilgili ve sorumlu olmalıyız. Ferdiyetçi değil cemiyetçi olmalıyız. Kendi şahsi çıkarlarımız için değil, toplum çıkarları için gayret göstermeliyiz. Birbirimizin hakkına ve hukukuna azami riayet etmeliyiz ki, cemiyetimiz güçlensin.
Ben diyorum ki; koltuklarında değil, gönüllerde taht kuracak insanları bulmalıyız, olmalıyız, desteklemeliyiz. Ben olacağım diye ortaya atılanları, insanları kandırmaya çalışanları, makam ve mevkileri ele geçirmek için her yola başvuranları değil, o işi en iyi şekilde yapacak, ehil ve layık olanları aramalıyız, bulmalıyız ve desteklemeliyiz. Her şey için ve her yerde bunu yapmalıyız.
Eğilmeden, bükülmeden, korkmadan, kaçmadan kalabilir ve dik durabilirsek, doğruları söyleyebilirsek, karşılıksız ve gönüllü olarak bir şeyler yapmayı becerebilirsek, birbirimizi sevebilirsek biliniz ki, bu günümüz ve yarınlarımız daha aydınlık ve huzurlu olacaktır.
Hizmetten Olanlar, Hizmetten Olmayanlar
Nail Köstek: Kadir bey, cemaatlere bakış açınız nedir. Sizce cemaatler faydalımıdır, zararlımı?
A.Kadir Demircan: Dinimizde Cemaat demek; birleşmek, cem olmak, birlikte olmak ve hareket etmek, toplanmak, güçlenmek demek.
Ama günümüzde her şeyin yozlaştığı, ters yüz olduğu bir cahiliyet çağını yaşadığımız için bu anlamı oturtamıyoruz bir türlü.
Peygamberimizin meşhur bir hadisi var. Benim ümmetimin bozulduğu bir dönemde, sünnetlerimi ikame edene bir şehit sevabı vardır buyuruyor. Yani bu bozuk dönemde doğru kalabilmek, İslamı yaşayabilmek, cemaat ruhunu koruyabilmek çok büyük bir marifet.
Ama görüyoruz ki günümüzde cemaat ruhu, menfaat ve çıkar guruplarına dönüşmüş. Cemaatler adeta holding cemaati olmuş. Gazeteleri, televizyonları, vakıfları, okulları, yurtları, dershaneleri, spor tesisleri, tatil kampları son model arabaları, uçakları, helikopterleri her şeyleri var. Cemaatte işsiz, aç ve açıkta kimse yok. Saadet asrını yaşıyorlar.
Devlet gibi olmuşlar. Memur ve işçi gibi atamayla geliyorlar, atamayla gidiyorlar. Aralarındaki cemaatçilik parolaları da hizmet. Hizmetten olanlar, hizmetten olmayanlar diye insanları ikiye ayırmışlar.
Ben hizmetten olmayanlardanım, ıslahı ve kazanılması mümkün olmayanlardanım elhamdülillah. Temizlikçileri bile hizmetten olanlardan tercih ediyorlarmış. Hizmetten olmayanları çok mecburi kalmadıkça hiçbir yere sokmuyorlar.
Hizmetten olmayanlarla hiç alış veriş yapmıyorlar. Pardon, alış yapıyorlar da veriş yapmıyorlar. Yani hep alacaklar, sen hep onlara vereceksin, herkes onlara verecek, hayrı, iyiliği hep onlar yapıyorlar. Köylerden arpaları ve buğdayları onlar topluyorlar. Türk hava kurumunun deri toplama yetki tekeli olduğu gibi. Onlarında hep alma tekelleri var. Onlar Allah’ın sevgili kulları. Hizmetten değilim diye bu güne onlardan en az 20 defa kazık yemişimdir. Hizmetten olmayanları dolandırmak, kazıklamak, aldatmak, hakkını vermemek helal sanki. Hizmetten olmayanların malları ganimet sanki. Her alışveriş işlerinde caymışlardır, yarı yolda bırakmışlardır, kıvırmışlardır, kandırmışlardır, mutlaka bir bahane bulmuşlardır. Her alışverişimde hep pişman olmuşumdur. Yalan falan söylemiyorum, yaşadığım gerçek olaylar bunlar. Hem de defalarca tecrübe ettim ve yeniden yeniden yaşadım.
Onları Allah’a havale ediyorum. Elhamdülillah, hizmetten değilim. İmam Hatip Mezunuyum. Kendimi bildim bileli beş vakit namazımı kılmaya, iyi ve doğru olmaya gayret ediyorum. İslam cemaatindenim. Çok tehlikeliyse, radikalse, kışkırtıcıysa bilemem ama işte o gazeteyi yani Vakit gazetesini okuyorum. Belki Vakit okuduğum için cahil birsiyim, kazanılması, kurtarılması gereken birisiyim, ama ne yapalım Elhamdülillah cahilim. Kimseyi kandırmadım, hiçbir sözümden caymadım. Hiç kimseye ayrımcılık, farklı muamele yapmadım. Herkesle alış veriş yaptım, oturdum, kalktım, güldüm, ağladım, diyalog kurdum. Benim dinim böyle emrettiği için böyle yaptım ve ben böyle yapacağım, böyle olacağım.
Maalesef yeryüzünde Müslümanlar bu yüzden bölük pörçük olmuşlar. Herkes kendi cemaati, tarikatı, gurubuyla övünür, diğerlerini karalar, küçümser, aşağılar hale gelmişler. Ne olacak bu Müslümanların hali bilemiyorum.
Müşriklerde böyle yapıyorlar. İşte Kuran’ın tespiti.
Rûm 32: ”Dinlerinde ayrılığa (ihtilaf ve farklı yorumlara) düşüp fırka fırka olan, her fırkasının da kendisinde bulunanla öğündüğü müşrikler gibi olmayınız.”
Hizmetten olanlar, hizmetten olmayanlar ayrımına işte Kuranın tokat gibi cevabı.
Al’i İmrân 103:”El birlik Allah’ın dinine sımsıkı sarılın. Birbirinizden ayrılıp dağılmayın...”
Hucûrat 10: ”müminler (dinde) ancak kardeştirler.....
Enfâl 1:”Siz gerçekten mümin iseniz Allah’tan korkun ve birbirinizle aranızı düzeltin(geçimsizlik yapmayın) Allah’a ve Resulüne itaat edin”.
İşte gerçek Müslüman kardeşliği, işte gerçek kardeşlik. Ben böyle cemaate, böyle kardeşliğe talibim, bu şekildeki bir cemaatleşmeyi özlüyorum. Cemaatten değil diye beni işe almayan, benimle alışveriş yapmayan, beni dışlayan, beni kandıran anlayışı nefretle ve şiddetle kınıyorum.
İşte Kuran’ın gerçek cemaat yorumu.
Mâide 55: ”Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun Peygamberi, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah’ın emirlerine boyun eğen Müminlerdir”.
İşte ben, bu tarife uygun olarak Allah’ın tüm emirlerine boyun eğen bir cemaatin mensubuyum. Allah’ın tüm emirlerine boyun eğen herkesle alışverişimi yaparım, yola giderim, onları dost bilirim.
Ayrımcılık sonucunda, güçlerini kaybettiklerinden bütün dünya Müslümanları en büyük sıkıntılara muzdarip olmuyorlarmı.
Enfâl 46: ”Allah’a ve O’ nun Resulüne itaat edin birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Birde sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir”.
Üstünlük ne kabile, ne ırk ne de cemaat iledir. Üstünlük takva iledir. Farklılıklar bizim için rahmet, nimet, kültür ve zenginliktir.
Hucûrat 13:”Ey insanlar! Sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Hem de sizi soylara ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. Biliniz ki, Allah katında en iyiniz, takvası en ziyade olanınızdır. Şüphe yok ki Allah Alimdir. Her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır”.
Buyrulmaktadır.
Nail Köstek: Evet, çok çarpıcı tespitlerde bulundunuz. Ve çok açık yüreklilikle fikrinizi belittiniz. Teşekkür ederim.
A.Kadir Demircan: Benim tespitim değil ki bunlar. Kuran böyle buyuruyor, böyle emrediyor. Bizim yolumuzu Kuran ve sünnet aydınlatıyor. Kuran ve sünnet dururken başka yorumlara
Ergenekon Operasyonları ve Yerli Münafıklar
Fahir Arma
Kadir bey, bir yıldır ülkemizin gündemini meşgul eden Ergenekon Terör Örgütü operasyonları ile bu örgütün durumu hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilirmiyim?
A.K Demircan:
Öncelikle baştan şunu iyi tespit etmemiz lazımdır. Ergenekon Terör örgütü denilen şey bir yahudi oyunudur, kuruluşudur. Yahudilerin ve onlara uşaklık eden masonlar tarafından kurulan ve yönetilen bir ahtapottur, çetedir, derin devlettir, galadyodur, faili meçhul cinayetler yumağıdır Ergenekon.
Ergenekon Türkiye’de Yahudinin kurduğu bir teşkilattır, projedir. Yahudiler ve İsrail terör devleti aleyhine olan her türlü teşekkürleri ve hükümetleri bu organizasyon ile bertaraf etmek için kurulmuştur, desteklenmektedir. .
Açıkça görüyorsunuz işte, yakalananların hiç birinin yüzünde meymenet var mı, nur varmı, yüzlerinde secde izleri varmı. Ben hep dikkat ederim. Kuranı kerimde bir ayet vardır, onların yani Müslümanların yüzlerinde secde ve merhamet izleri vardır buyrulmaktadır. Dikkatlice baktım hiç birinin yüzünde zerre kadar nur, secde izi, merhamet göstergesi göremedim.
Merhamet ve secde izi olsa, o kadar insanları faili meçhul olarak acımadan nasıl katledebilirler, katledilmesine sessiz kalabilirler, böyle bir katil örgütün içerisinde nasıl barınabilirler, vicdanları buna nasıl müsaade edebilir.
Yahudinin tuzağı bozuluyor, çıkarcı, menfaatçi, bozguncu çeteler ile işbirlikçi münafıkların kurduğu bir yapı dağıtılıyor. Ergenekon sanıkları ve onların avukatlığını yapanların İmam Hatip Mezunlarına bütün kapıları kapatma girişimlerini ve İmam Hatiplilerin önemli yerlere gelmelerinden korkmalarını şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum şükürler olsun.
Çünkü içlerinde bir tek İmam Hatip kökenli birisi çıkmadı. Ve operasyonları yürüten cesur, delikanlı, yiğit, vatanperver savcıların arkalarında İmam Hatit Mezunu bir Başbakan ile İmam Hatip Mezunu bir Adalet Bakanı var. İşte onlar İmam Hatip Kökenlileri içlerine alamayacaklarından, kandıramayacaklarından, İmam Hatiplilerin bir gün başlarına bela olacağından korkuyorlarmış, bunları önceden seziyorlarmış.
Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir sözünü biz düstur edinmişiz. Ülkemizde her kesimden ne değerli insanlar, yiğitler bu şerefsiz, vicdansız, imansız, ahlaksız çetenin kurbanı oldular, birer birer toprak olup gittiler.
Nice fitne ateşleri yaktılar, bozgunculuk çıkardılar, ocakları söndürdüler, çocukları öksüz ve yetim, kadınları dul bıraktılar.
Yahudi, içimizde kendine hizmet edecek uşaklarını bularak Ergenekonu kurmuş, PKK yı kurmuş, diğer uyduruk terör örgütlerini de kurdurmuştur...
Şunlara bakın PKK yı da yönetiyorlar, el ele kol kola. Yıllarca dillendirilen, varlığı ve faaliyetleri bilinen ve bir türlü üzerine gidilemeyen Ergenekon terör örgütünün şimdi niçin zamanında üzerine gidilemediğini daha iyi anlıyorum.
Örgütün içinde, bizzat bu ülkenin güvenliği ve adaletinden sorumlu, bu ülkenin hazinesinden maaş alan kişiler bulunursa, nasıl üzerine gidilebilir ki.
Elhamdülillah. Cesur ve vatansever savcılar ve İmam Hatip mezunu Başbakan ve Bakanlar olunca demek ki yahudilerin ve terör örgütlerinin işleri bozuluyor, planları tepe taklak oluyormuş.
Ey halkım sana minnettarım, iyi ki İmam Hatip Mezunu, alnında secde izi olan birini ve birilerini destekleyerek tek başına iktidara getirdin, yetmedi, yetişemedi yeniden getirdin ki işte meyvelerini toplamaya başladın.
Desteklediğin, başına getirdiğin kişi ve kişilere dualarda bulun, yoldan şaşmasınlar, gaflet ve delalete düşmesinler, yahudilerin ve İslam düşmanlarının kurdukları tuzaklara yakalanmasınlar. Ergenekon terör örgütünün kökünüm kazınmasında gevşeklik göstermesinler. Başları dik, alınları açık olarak kalsınlar, çetecilerin, bozguncuların, teröristlerin ve vatan hainlerinin de her daim korkulu rüyası olmaya devam etsinler.
Aydınlık ve yahudi tuzaklarından arındırılmış, güçlendirilmiş, bilinçlendirilmiş bir Türkiye ve yarınlar için hepimiz elimizden geleni yerine getirelim ve dua edelim.